Spotify üzerinden çal YouTube üzerinden çal
YouTube videosuna geç

Çalar yükleniyor...

Spotify üzerinden skroplama mı olsun?

Spotify hesabınla Last.fm hesabını bağla ve herhangi bir Spotify uygulaması, herhangi bir cihaz veya platform üzerinden dinlediğin her şeyi skropla.

Spotify'a bağlan

Son ver

Biyografi

  • Doğum tarihi

    26 Kasım 1888

  • Doğum yeri

    San José, Uruguay

  • Ölüm tarihi

    14 Aralık 1964 (aged 76)

Kemancı, orkestra şefi, besteci

Lakabı: Pirincho (Anavatanı Güney Amerika olan bir tür guguk kuşu)

Uruguay’ın San José de Mayo şehrinden olan Francisco Canaro’nun hayat öyküsü, bazıları efsane olmuş anekdotlar ile doludur.Ailesi oldukça fakir olduğu için eğitim imkanı bulamamış olan Canaro’nun tek seçeneği çalışmaktı. Doğru içgüdüsüyle müziğe giden yolu keşfettiği zaman ulaşmak isteğini hedefine ulaştı: Başarı ve zenginlik. Çalışkanlığı ve fikirleri, takip edilecek örnekler oluşturdu.

Meslektaşları arasında birleştirici olandı. 1918’den başlayarak bestecilerin hakları için savaştı. Ancak çabaları SADAIC (Sociedad Argentina de Autores y Compositores de Música) olarak bilinen “Arjantin Yazarlar ve Besteciler Topluluğu”nun kurulmasıyla sonuçlanana kadar tanınmadı. Topluluk Canaro’nun satın aldığı binada 1935’te kuruldu.

Kariyerinin başlangıcı, tango tarihinin başlangıcı ile özdeşleşmiştir. Öyle ki 50’li yılların ortasında bir radyo programı çok eski bir olayı anlatmak için “Canaro orkestrasını kurduğu zaman” deyişini kullanırdı. Serveti, bir kişinin zenginliğini ima etmek için kullanılan “Canaro’dan daha fazla parası var” cümlesini doğurmuştu. Canaro ve Carlos Gardel, at yarışlarında karşılaşınca Gardel’in bir ata oynamak için Canaro’dan geri vermemek üzere (o zaman için çok yüksek bir miktar olan) 500 peso istediği ve şöyle dediği söylenir: “Ben fakirim ve tüm para sende”. Çünkü Canaro ile karşılaştırıldığında Gardel bile fakir kalmaktaydı.

Canaro doğduğundan beri “Pirincho” olarak çağırılırdı. Ebesi, onu kollarında tutarken, başında dimdik duran bir tutam saçı göstererek Plate Nehri bölgesinde oldukça fazla bulunan ibikli bir kuşu ima ederek “Pirincho’ya benziyor” diye haykırmıştı.

Ailesi doğumundan kısa zaman sonra Buenos Aires’e taşındı ve orada çok yoksul koşullarda “conventillos” adı verilen kiralık evlerde yaşadı.

Daha on yaşına gelmeden sokaklarda gazete satmaya başladı. Daha sonra boyacılık yaptı ve “Millet Meclisi Binası” yapılırken şantiyede bir iş buldu.

Müzik onun için bir tutkuydu. Ayakkabı tamircisi bir komşusunun öğretileri ile gitarında basmayı başardığı birkaç akor, ona mutluluk veren ilk şeydi. Bir tane almak için parası olmadığından dolayı bir yağ kutusu ve bir “fingerboard” ile kendi “Stradivarius”unu yaptı. “Ezberden ilk çaldığım tango ismi bilinmeyen bir besteci tarafından yazılıp bestelenmiş olan “El Llorón”du (Sulugöz), diye hatırlayacaktı yıllar sonra. “Gitar kutusu annem tarafından yapılmış olan basit bir bez torbaydı ve böylece yakın çevredeki “dancing”lerde biraz para kazanmak üzere dışarı çıktım.” Ama ilk resmi sahneye çıkışı Buenos Aires’ten 100 km uzakta, kayıp bir kasabada oldu.

Orada bir trio ile beraber çaldı, ancak oradaki sahnesi iki nedenden dolayı çok kısa sürdü. Birincisi birbirlerine attığı kurşunlardan sanatçıları korumak için küçük sahnenin demir perdeler ile kuvvetlendirilmiş olmasıydı. Diğeri ise Canaro’nun lokaldeki kızlardan hoşlanması, ancak lokal sahibinin kızları “çalıştıran” kişinin bazı kişileri öldürdüğünü söyleyerek onu caydırmaya çalışmasıydı.

Eve dönünce Canaro yeni bir komşu ile tanıştı: Bandoneoncu Vicente Greco –bir süre sonra tando grupları için “Orquesta Típica” (Tipik Orkestra) ifadesini icat edecek kişiyle.

Canaro, Greco’nun etkisini çok sonra itiraf edecekti. 1908 sürerken Canaro’nun kariyerinin tango olacağı belirlenmişti. Sonra La Boca’nın yakınındaki kafelerde çaldı ve ismi bilinmeye başlandı. Daha sonra arkadaşı Greco’ya katıldı ve çeşitli turneler ile aradıkları refaha kavuşmaya başladılar. 1912’de Canaro üstün çalışmalarına “Pinta Brava” ve “Matasanos” (şarlatan doktor) tangolarıyla başlamıştır.

Yaşamı boyunca öyle fazla sayıda parça üretmiştir ki kaç tanesini kendisinin bestelediği ve kaç tanesini para için kendisine mal ettiği bugün bile tartışılmaktadır. Ancak uzman Bruno Cepsi, bu konu hakkında şunu söylemektedir: “Eğer Canaro tarafından imzalanmış şarkıların sadece yüzde beşi bile kendisi tarafından bestelenmiş olsaydı, bu onun büyük olarak anılmasına yeterdi.”

“Matasanos” baharın ilk gününde “Bailes del Internado” (yatılı okul balosu) düzenleyen mezuniyeti yaklaşmış tıp öğrencilerinin isteği üzerine yazılmıştır. Grubu ile çalmak üzere anlaştığı bu baloların birinde orkestra şefi çubuğunu ilk kez eline almıştır. Orkestrası tangoya direnç gösteren aristokrat evlere kabul edilen ilk orkestraydı ve belirli bir müzikal tarzı yoktu. Canaro kendini her ortama uyarlamayı yeğlerdi ve daima tarzın diğer yıldızlarına rakip olmadan kendi alanını korurdu.

Çok fazla sayıdaki parçası için birbiriyle örtüşen tahminler bulunmamaktadır: Sayılar 3500 ile 7000 arasında değişmektedir. 1924’te orkestraya bir şarkıcı dahil etme fikrini buldu, ama bu sadece her tangonun kısa ana bölümü olan “estribillo”ları (nakarat) söylemesi içindi. Ve böylece “estribillistas” ya da “chansonniers” devrini başlatmış oldu -ki bunların ilki Roberto Díaz’dır. Birkaç yıl sonra Canaro kontrbasın tango orkestrasına girişinin de öncülüğünü bu iş için siyahi Leopoldo Thompson’u seçerek yapmıştı. 1921’de şu an ayakta olmayan “Teatro Opera of Buenos Aires”teki karnaval balolarında çalmak üzere 32 kişilik bir orkestrayı bir araya getirmişti. Tangoda bu büyüklükteki bir orkestra o zamana kadar bilinmiyordu.

1925’te Paris’e seyahat etti, tango orada yeni moda olmuştu. Manuel Pizarro ve kardeşleri oradaydılar ve hepsinin birer farklı “Pizarro” orkestrası vardı. Canaro ve kardeşleri de aynı şeyi yaptılar. Agustín Irusta ve Roberto Fugazot adlı “estribillista”ları da beraberinde götürdü ve bu ikiliye piyanist Lucio Demare’yi de kattı.

Ortaya çıkan bu üçlünün başarısı İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinde on seneden fazla sürdü. Paris’te çoktan Fransa’ ya yerleşmiş olan kadın şarkıcı Teresa Asprella’yı tanıttı ve ABD turnesinde de Linda Telma ile çalıştı.

İki senelik ayrılıktan sonra ülkesine döndüğünde diğer iyi tango orkestraları popüler olmuşlardı. Canaro akıllıca hareket ederek kendisinin her yerde iyice tanınması için ülke çapında uzun bir turneye başladı. Bundan sonra, radyo yayıncılığı moda olmaya başladığı zaman, en büyük radyo yıldızı olmak için bunu en iyi şekilde kullandı. Diğer müzisyenlerin kendilerini ilerletmiş ve kişisel stiller geliştirmiş olmalarına rağmen Canaro’nun ismi herkes tarafından bilinmekteydi.

Müzikal tiyatro onun buluşu değildi, ama yaptığı tüm müzikaller başarılı oldu. Kendi müzisyenlerini tanıtma bahanesiyle basit senaryolar kullandı. Vokalistleri oldukça kaliteli isimlerdi ve bazı tangolarını uvetürlerde ve perde aralarında pitte bulunan orkestra tarafından çalınmak üzere “senfonik” muameleye tabi tutmuştu.

Eski tangoları aldı, yeniden adlandırdı ve eğer onlara söz eklendiyse adlarını tekrar değiştirdi. “Pájaro Azul” adlı senfonik tangosu kendisinin önceki “Nueve Puntos” adlı tangosundan gelir. 1932’nin “Halcón Negro”su daha önce “La Llamada” idi ve şarkı sözleri de eklenince adı “Rosa de Amor” oldu.

Canaro “The Tangón” adlı yeni bir ritim tanıtmaya çalıştıysa da bu ritim tutmadı. Ayrıca “The Milongón” ile de bir girişimde bulundu. Tek başarısızlığı film işinde oldu. “Río de la Plata Yapımcılık” şirketini kurdu, fakat bu markanın hiçbir filmi kazançlı olmadı ve bu şirketten kurtulmak zorunda kaldı.

Başarılı bazı eserleri şunlardır: “El Chamuyo”, “El Pollito”, “Charamusca”, “Mano Brava”, “Nobleza de Arrabal”, “La Tablada”, “Destellos”, “El Opio”, “Sentimiento Gaucho”, “La Última Copa”, “Déjame”, “Envidia”, “Se Dice de Mí”, “La Brisa”, “Madreselva” (önceki “La Polla”) ve “El Tigre Millán”.

1956’da hatıralarını “Mis 50 Años con el Tango” (Tango İle 50 Yılım) başlığı ile yayınladı. Ender bir hastalık olan “Paget Hastalığı” (bir tür kanser) onu ölüme götürdü. Serveti, resmi nikâhlı karısı, “Fransız olan” ve müzikallerindeki koro kızıyla olan aşkından doğan kız çocukları arasında eşit olarak pay edildi. Montevideo şehri kendisini ismini bir sokağa vererek onurlandırdı, ancak bugüne kadar Buenos Aires’te hiçbir sinema, tiyatro ya da sokak onun şerefine isimlendirilmemiştir.

Cengiz İrfanoğlu’nun katkılarıyla…

Bu vikiyi düzenle

Reklamları görmek istemiyor musun? Şimdi yükselt

Benzer sanatçılar

API Calls